One Radical Planet

🔒
❌ About FreshRSS
There are new available articles, click to refresh the page.
Before yesterdayYour RSS feeds

İzzet İzcan: Suç şebekelerine karşı polis ve yargıyı göreve davet ediyoruz.

By birlesikkibrispartisi

Birleşik Kıbrıs Partisi Genel Başkanı İzzet İzcan, insan tacirlerinin Bangladeşli işçileri kaçırıp, işkence yaptığı belgelenmiş olmasına rağmen, polisin neden hiçbir işlem yapmadığını sordu.
“ İşçilere zorla ödendiklerine dair belge imzalatılması karşısında suskun kalan polis, Cypruvex Müdürü Cemal Redif, Mütaahitler Birliği ve işçi simsarı olarak ortaya çıkan şirketler hakkında işlem yapmaması kabul edilemez “ diyen İzzet İzcan, UBP-DP-YDP hükümetinin başlarını kuma sokarak olayı unutturmaya çalıştıklarını vurguladı.
Kıbrıs’ın kuzeyinin insan ticaretinin yapıldığı bir merkez haline dönüştüğünü dile getiren İzzet İzcan, bundan çıkar sağlayan şebekelerin köşe başlarını tuttuğunu ve yetkili makamlar tarafından korunarak milyonlarca dolarlık gelir elde edildiğini belirtti.
600 Bangladeşli işçinin hala daha gayri insani koşullarda yaşatıldığına dikkat çeken BKP Genel Başkanı İzzet İzcan, ihtiyaç olmadığı halde işçileri kılıfına uydurularak ülkeye getiren şirketler, simsarlar, insan kaçakçıları ve hükümet yetkilileri arasında çıkar ilişkileri olduğunu vurguladı.
Polis ve yargıyı göreve davet eden İzzet İzcan, ülkedeki karanlık merkezlerin kapatılmasını ve yasadışı işlerle uğraşanların yargı önüne çıkartılmasını talep etti.

Özgürlük ve barış için mücadeleye devam.

By birlesikkibrispartisi

BKP Merkez Yürütme Kurulu, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde, tüm dünya ve yurdumuzun barışa her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğunu belirterek, Kıbrıs sorununun çözümü ve barışın kökleşmesi için mücadeleye kararlılıkla devam edeceklerinin belirtti.
Kıbrıslı Rum ve Türk toplumları içindeki milliyetçi ve şoven hareketlerden yararlanan emperyalist güçlerin müdahaleleri sonucu, Kıbrıs sorununun yıllardır çözümsüzlüğe mahkum edildiğine dikkat çeken BKP Merkez Yürütme Kurulu, tüm barış ve demokrasi güçlerinin birinci önceliğinin erken çözüm ve 46 yıllık bölünmüşlüğün sonlandırılması olduğunu vurguladı.
“Dünyanın jandarmalığına soyunan küresel terörist ABD, petrol uğruna yaptığı katliamlarla küreselleşme, neo-liberalizm ve kapitalizmin yüzünü açıkça ortaya sermektedir. ABD, İsrail ve diğer müttefiklerinin, Irak, Suriye, Libya, Afganistan, Yemen, Filistin ve diğer bölge ülkelerine yaşattığı dram, bugüne dek yaptıklarının ve bundan sonra yapabileceklerinin somut delilidir” diyen BKP Merkez Yürütme Kurulu, yerel ve evrensel barış güçleri ile birlikte hareket ederek, emperyalist savaşlara ve kapitalist sömürüye karşı mücadeleye devam edeceklerini vurguladı.
BKP Merkez Yürütme Kurulu, BKP’nin, başta Filistin halkı olmak üzere, özgürlük ve barış mücadelesi veren dünya halkları ile dayanışmasını kararlı bir şekilde sürdüreceğini vurguladı.

Anonim Gençlik, Baraka Kültür Merkezi ve Bağımsızlık Yolu 1 Eylül’de Sokaktaydı!

By Sezgin Keser
Anonim Gençlik, Baraka Kültür Merkezi ve Bağımsızlık Yolu, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde, Lefkoşa’da eylem gerçekleştirdi. Örgütlerin ortak çağrısıyla gerçekleşen eylem Lefkoşa Kuğulu Park’ta başladı. 1 Eylül’de sokakta olmanın öneminin...

Şiirlerle, Şarkılarla Barış için Yürüyoruz!

By Sezgin Keser
1 Eylül Dünya Barış Gününde Anonim Gençlik, Bağımsızlık Yolu ve Baraka kültür Merkezi ortak eylem düzenliyor.Barış, yeniden birleşme ve halkların kardeşliği için 1 Eylül Dünya Barış Gününde sokakta olmaya devam...

16. BARAKA YAZ KAMPI LİMNİDİ’DE GERÇEKLEŞTİRİLDİ

By Sezgin Keser
Baraka Kültür Merkezi’nin düzenlediği ve kültür-sanat temalı etkinliklerin yer aldığı 16. Baraka Yaz Kampı, 22-25 Ağustos tarihleri arasında Limnidi’de gerçekleştirildi. Hem yetişkinlere ve gençlere hem de çocuklara uygun aktivitelerle dolu...

Salih Sonüstün: İnsan ticareti yapıyorsunuz

By birlesikkibrispartisi

Birleşik Kıbrıs Partisi Genel Sekreteri Salih Sonüstün, devlet kurumu olan Cypfruvex aracılığı ile insan ticareti yapıldığını belirterek, yaşananların utanç verici olduğunu vurguladı.
İnsan tacirleri aracılığı ile 600 Bangladeşli işçinin kişi başı 8000 Euro alınarak, günde 8 saat çalışmak kaydı ile kalacak yer, asgari ücret teklifi ile sürekli çalıştırılmak üzere ülkeye getirildiğini belirten Salih Sonüstün, buna aracılık edip, yasal düzenlemeleri sağlayan Çalışma Bakanlığının en az Cypfruvex yönetimi kadar sorumlu ve suçlu olduğunu vurguladı.
Bangladeşli işçilerin sağlıksız koşullarda, hayvan barınağı denilebilecek yerlerde, işçi simsarlarına teslim edildiğini, maaşlarının ödenmediğini, dövülüp tehdit edildiğini belirten Salih Sonüstün, sorumluların en erken zamanda yargı önüne çıkartılmasını talep etti.
İstikrar, refah diye propaganda yapan Başbakan Ünal Üstel’e “ Başını soktuğun kumdan çıkar “ çağrısı yapan Salih Sonüstün, Devletin bir an önce bu insanları koruma altına alması, güvenli barınak sağlaması, beslenme ve sağlık hizmeti sunması, adalete erişimlerini sağlayarak, sorumluların mahkum edilmesinin gereklerini yerine getirmesini talep etti.

Hikmet Olgaçer: Afrika Gazetesi ve Şener Levent’le dayanışma içerisindeyiz

By birlesikkibrispartisi

BKP Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Hikmet Olgaçer, Türkiye’deki AKP iktidarının Kıbrıslı Türk aydın ve gazetecilere yönelik baskı ve cezalandırma siyasetini kınadıklarını vurguladı.
Toplumun doğru haber alma özgürlüğünü kısıtlamaya dönük olan bu uygulamaların amacının, bireylere gözdağı verip, toplumu bilinçlendirme ve aydınlatma görevini üstlenen insanlarımızı susturmaya dönük olduğunu belirten Hikmet Olgaçer, ülkemizde basın ve ifade özgürlüğünü her koşulda savunacaklarını belirtti.
“ Gazeteci yazar Şener Levent’e yönelik, gıyabında verilen hapis cezası kararını kınar ve dayanışmamızı ifade ederiz “ diyen Hikmet Olgaçer, ülkemizin kurtuluşunun barış, çözüm ve demokraside olduğunu vurguladı.
Toplumun demokratik kurumlarının yaşananlar karşısında duyarsız kalması, bu baskıları daha da cesaretlendirecek gelişmelere sebebiyet verdiğini dile getiren BKP Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Hikmet Olgaçer, Afrika gazetesi ve Şener Levent gibi gazetecilerin verdiği mücadelenin yanında olduklarını vurguladı.

İzzet İzcan: BM Genel Sekreterinin görüşme önerisine olumlu yanıt verin

By birlesikkibrispartisi

Birleşik Kıbrıs Partisi Genel Başkanı İzzet İzcan, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’a, BM Genel Sekreterinin üçlü toplantı önerisine olumlu yanıt verme çağrısında bulundu.
Kıbrıs Rum tarafının BM kararları temelinde üçlü görüşmeyi kabul ettiğinin açıklanmasının ardından, topun Kıbrıs Türk tarafında olduğunu dile getiren İzzet İzcan, “ Ayrı devlet talebi arkasına saklanarak, çözüm sürecini engellemeyin “ dedi.
Ankara’daki AKP iktidarının, Kıbrıs sorununu kendi ulusal çıkarları için kullanmasının kabul edilemez olduğunu dile getiren BKP Genel Başkanı İzzet İzcan, Erdoğan iktidarının baskı ve tehdit içeren dış politikayla, Kıbrıs Türk toplumunun yaşamsal çıkarlarına zarar verdiğini vurguladı.
BM Genel Sekreterinin iyi bir hazırlık yaparak, görüşmeleri BM kararları temelinde, 2017 tarihli Crans Montanada kaldığı yerden başlatmasının kaçınılmaz olduğunu dile getiren İzzet İzcan, “ Bugüne kadar varılan uzlaşılar dikkate alınarak, federal Kıbrısa ulaşmak tüm Kıbrıslıların çıkarınadır “ dedi.

İzzet İzcan: Teknecikte halkı zehirleyerek, insanlık suçu işliyorsunuz

By birlesikkibrispartisi

Birleşik Kıbrıs Partisi Genel Başkanı İzzet İzcan, KIB-TEK’te yaşanan krizin sorumlusunun hükümet ve KIB-TEK yönetimi olduğunu belirterek, ülkeyi karanlığa gömen zihniyetin mahkum edilmesi gerektiğini vurguladı.
Ülke faşist bir anlayışla yönetiliyor.
“ Emekçileri sabotajcı diye nitelendirerek, başarısızlığınızı gizleyemezsiniz “ diyen İzzet İzcan, Teknecik Elektrik Santralinde yakıtın bittiğini, depoların dibinden kirli yakıt çekildiği için 5 jeneratörün arızalandığını, Başbakan Ünal Üstel’in santralde şov yaparak gerçekleri halktan gizlemeye çalıştığını dile getiren İzzet İzcan, ülkenin faşist bir yönetim anlayışı ile yönetildiğini vurguladı.
Yakıt ihalelerinin yapılmadığını, elden alım yapılarak şaibeli alımlar yapıldığını belirten İzzet İzcan, “ Yolsuzluk ve usulsüzlüklerinizi gerçek dışı haberler yayarak gizleyemezsiniz “ dedi.
KIB-TEK özerkleştirilmelidir.
“ KIB-TEK, AKSA’ya peşkeş çekilerek değil, özerkleştirilerek ve çevre dostu yatırım yapılarak kurtarılabilir “ diyen BKP Genel Başkanı İzzet İzcan, halkı her gün zehirleyenlerin insanlık suçu işlediğini belirtti.
Belli medya kurumlarının yalan haber yaparak halkı yanıltmaya devam ettiğini dile getiren İzzet İzcan, halkımızın sermaye gruplarının kontrolündeki medya kurumlarına itibar etmemesini istedi.

BKP: Kıbrıslı Türk ve Rum siyasi partilerden mülkiyet konusunda ortak açıklama.

By birlesikkibrispartisi

Ledra Palas bir araya gelen Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum siyasi partiler, Kıbrıs sorununda önemli bir yer tutan mülkiyet konusunu tartıştılar.
Birleşik Kıbrıs Partisinin ev sahipliğinde gerçekleşen görüşmede ortak görüş birliğine varılmış ve ortak açıklama kamuoyu ile paylaşılmıştır.
Kıbrıs sorununun uzamasının mülkiyet meselesini çözümsüz hale getirecek derecede zorlaştığına dikkat çeken partiler, Kıbrıs sorununun çözümünü olumsuz yönde etkileyebilecek her türlü gelişmenin engellenmesi gerektiğini vurguladılar.
Sorunun siyasi olduğunun unutulmaması üzerinde duran partiler, mülkiyet meselesinin çözümünün Uluslararası hukuk ilkeleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve müzakerelerde varılan görüş birlikteliklerine göre, Kıbrıslı göçmenlerin temel insan haklarına uygun, tazminat, takas ve iade yöntemleri temelinde çözüme kavuşturulması üzerinde uzlaştılar.
Kıbrıs sorununun BM gözetiminde çözüme kavuşturulması çağrısında bulunan Kıbrıslı Rum ve Türk siyasi partiler, sorunun erken çözümünü talep ettiler.

İzzet İzcan: İki devletli çözüm modelini reddediyoruz.

By birlesikkibrispartisi

BKP Genel Başkanı İzzet İzcan, Türkiye’nin Kıbrıs’a askeri müdahalesinin 50. yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen ve “ İki devletli çözüm siyasetinin kalıcı barışı sağlamanın tek yolu olduğunu “ ileri süren tezkereyi reddettiklerini açıkladı.
Tezkerenin kabulünün hemen ardından, UBP’nin benzer bir kararı Kuzey Kıbrıs Meclisinden geçirme çabası içine girmesi, Kıbrıs’taki statükocu kesimlerin, Ankara’daki AKP iktidarının kuyruğundaki maşrapa gibi savrulduğunu gösterdiğini belirten İzzet İzcan,
“ İstediğiniz kararları geçirin, bunların uluslararası hukuk içinde hiçbir geçerliliği yoktur “ dedi.
“ BKP, BM Güvenlik Konseyi kararları temelinde Birleşik Federal Kıbrıs’ı savunmaya devam edecektir “ diyen BKP Genel Başkanı İzzet İzcan, bunun dışındaki arayışların macera olduğunu vurguladı.
Kıbrıs Türk toplumu Erdoğan iktidarının oyuncağı değildir.
Türkiye Cumhuriyetini 1959 yılında Zürih’te imzalanan ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğini, toprak bütünlüğünü ve yabancı bir ülkeye bağlanmasını yasaklayan antlaşmalara uygun davranmaya çağıran İzzet İzcan, “ Kıbrıs Türk toplumu Ankara’daki Erdoğan iktidarının oyuncağı değildir “ dedi.
Söz ve yetki Kıbrıs Türk toplumundadır.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’e, BM kararları temelinde görüşme masasını kurma çağrısında bulunan BKP Genel Başkanı İzzet İzcan, bugüne kadar imzalanan antlaşmaların yok sayılamayacağını, AKP iktidarının ilhakçı politikaları karşısında, söz ve yetkinin Kıbrıs Türk toplumunda olduğunu vurguladı.

14 Ağustos’un 50. Yılında Sokaklarda Bağımsız Kıbrıs Sloganları Yankılandı

By Mustafa Batak
Uzun yıllardır Bağımsız Kıbrıs için verilen mücadele bu yıl Anonim Gençlik, Baraka Kültür Merkezi ve Bağımsızlık Yolu’nun organize ettiği eyl​emle devam etti. Kıbrıs’ın bölünmüşlüğünü ve emperyalist kuşatmayı protesto etmek için...

Baraka Hasder’in “Sürdürülebilir Kalkınma için Gençlerin Dijital Yolları” Konulu Yuvarlak Masa Organizasyonuna Katıldı.

By Sezgin Keser
Baraka Lefkoşa Gençlik Günleri kapsamında Hasder Gençlik Kulübü ile organize edilen yuvarlak masa toplantısına katıldı.”Sürdürülebilir Kalkınma için Gençlerin Dijital Yolları” konulu toplantıda Baraka Kültür Merkezi adına Dilara Mutlu yer aldı....

Mikrofonumuzu “Evine Dön Ayşe” Şarkısının Hikayesine Uzattık

By Sezgin Keser
Bir Mikrofon Bir Hikâye ekibi olarak bu ay mikrofonumuzu doğuşundan kitleselleşmesine, yasaklarla boğuşmasından içerisinde barındırdığı anlamlara kadar “Evine Dön Ayşe” şarkısının hikayesini dinlemek için Sol Anahtarı solisti Tahsin Oygar’a uzattık....

Know Your Rights (EN, TR)

By nikolasmichael96

Guide to Activism in the northern part of Cyprus to support yourself and each other 

1st edition: 13 – 04 – 2023

[Türkçe açıklama devamında yer almaktadır]

Avli, with support of a legal expert, Aslı Murat, conducted preliminary research for those in organising roles in activities, events, protests and activism in general, and for anyone wanting to know more about their rights.

Why? Simply because we want to enable peaceful and non-violent activism to take place in the northern part of Cyprus, by knowing rights to assembly and speech, and being in a position to protect everyone who is taking part of it. 

As the tendency to limit and violate fundamental freedoms is gaining more force, specifically in the northern part of Cyprus. The types of problems that have been increasingly experienced/faced include legal texts and interventions against freedom of speech, policing in various civil society activities negatively affecting freedoms of assembly and association, limitations and violation of data protection, etc.

In the recent past, there have been instances that the authoritarian interventions of “the police” have negatively affected our activities and actions including but not limited to demands for personal data during environmental peacebuilding summer camps. Based on these previous experiences, it was crucial to respond if we want to carry on our existing and future actions that take place in the northern part of Cyprus. Thus, we wanted to Know Our Rights in cases of assembly, public speech, and non-violent direct action by drafting a Guide to Activism for the northern part of Cyprus. The guide can be used by any activist and civil society group on the ground, who fights for a peaceful and sustainable island.

Avli and Aslı Murat presents two important documents:

The brief ‘Guide to Activism in the northern part of Cyprus’ 

This guide aims to help us understand the general aspects of the criminal law system in the northern part of Cyprus during the investigation phase, and the powers and duties of the police in peaceful assemblies and protests in particular. With the “freedom of thought, speech and expression”, the Constitution regulates that everyone has the freedom of thought and the right to express and disseminate their ideas individually or collectively, without censorship, through speech, writing, pictures. It also enumerates the grounds on which the right may be legally restricted. On the other hand, the right to assembly and demonstration also regulates that citizens can take peaceful actions without obtaining prior permission from any authority . Even though the police tried to prevent meetings and demonstrations involving foreigners from time to time , there was generally no intervention to halt the activity.

The Bust card ‘Know your rights on peaceful protest and other relevant events in the northern part of Cyprus’

The Bust Card is a pocket-sized cardboard slip produced by legal supporters which includes phone numbers for a friendly solicitor and legal support, as well as other information useful in situations where there is a risk of arrest.

[TR]

Avli, hukuk uzmanı Aslı Murat’ın da desteğiyle, aktivitelerde, etkinliklerde ve protestolarda organizator rolü olan aktivistler veya toplanma ve ifade özgürlükleri hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenler için ön araştırma yaptı.

Neden? Basitçe, toplanma ve ifade haklarını bilerek kendi ve etrafındakilerin haklarını koruyabilecek bir konumda olup Kıbrıs’ın kuzey kesiminde barışçıl ve şiddet içermeyen aktivizmin gerçekleşmesini sağlamak istediğimiz için!

Temel özgürlükleri sınırlama ve ihlal etme eğilimi, özellikle Kıbrıs’ın kuzey kesiminde daha fazla güç kazanıyor. İfade özgürlüğüne yönelik yasal metinler ve müdahaleler, polisin çeşitli sivil toplum faaliyetlerinde toplanma ve örgütlenme özgürlüklerini olumsuz etkilemesi, veri korumasının sınırlandırılması ve ihlali vb. giderek artan bir şekilde yaşanan/karşılaşılan sorun türleri olmuştur. Yakın geçmişte “polis”in otoriter müdahalelerinin, çevresel barış inşası yaz kampları sırasında kişisel veri talepleri dahil olmak üzere faaliyetlerimizi ve eylemlerimizi olumsuz etkilediği durumlar olmuştur.

Geçmiş deneyimlere dayanarak, Kıbrıs’ın kuzey kesiminde yer alan mevcut ve gelecekteki eylemlerimizi sürdürmek istiyorsak olup bitenlere bir karşılık vermek çok önemliydi. Bu nedenle, hem kendi faaliyetlerimizde ve hem de genel olarak barışçıl ve sürdürülebilir bir ada isteyen aktivistler ve sivil toplum tarafından kullanılabilecek bir rehber oluşturmak amacıyla Kıbrıs’ın kuzeyinde bir Aktivizm Rehberi taslağı hazırlayarak toplanma hakkı ve ifade özgürlüklerini koruma ve savunmanın yasallığı konusundaki Haklarımızı Bilmek istedik.

Avli ve Aslı Murat iki belge sunar:

Kısaca ‘Kıbrıs’ın kuzey kesiminde Aktivizm Rehberi’ 

Bu kılavuz, genel olarak Kıbrıs’ın kuzeyindeki ceza hukuku sisteminin soruşturma aşamasındaki genel hatlarını, özelde ise barışçıl toplantı ve protestolarda polisin yetki ve görevlerini kavramamıza yardımcı olmayı hedeflemektedir. Anayasa “düşünce, söz ve anlatım özgürlüğü” ile, herkesin düşünce özgürlüğüne sahip olduğunu ve fikirlerini, sansürsüz bir şekilde söz, yazı, resim aracılığıyla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkını düzenler. Ayrıca hakkın yasal olarak sınırlanabileceği gerekçeleri de sayar. Diğer yandan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı da, yurttaşlara önceden herhangi bir makamdan izin almaksızın barışçıl eylem yapabileceklerini düzenler. Zaman zaman yabancıların dâhil olduğu toplantı ve eylemleri polis engellemeye çalışmış olsa bile, genellikle etkinliği durdurucu bir müdahale ile karşılaşılmamıştır.

‘Kıbrıs’ın kuzeyindeki barışçıl protesto ve diğer ilgili olaylarda haklarınızı bilin’ bustcard

Bustcard, yasal destekçiler tarafından üretilen, yasal destek için ulaşılabilecek cana yakın avukat ve telefon numaralarının yanı sıra tutuklanma riskinin olduğu durumlarda yararlı olabilecek diğer bilgileri içeren cep boyutunda bir karton sliptir.

— 

Credits: Aslı Murat, legal expert  

Author/Συντάκτης/Yazar: Josef Boraei 

Çevirmenler/Μεταφραστές/Translators: Kemal Çufoğlu, Vijdan Şengör

Συντάκτες/Editors/Editörler: Vijdan Şengör, Myrto Skouroupathi

The post Know Your Rights (EN, TR) first appeared on AVLI.

· Η κρίση του ιστορικού, μετα-ψυχροπολεμικού, κόμματος της Γερμανικής Αριστεράς

By Δέφτερη Ανάγνωση



·         Η κρίση του ιστορικού, μετα-ψυχροπολεμικού, κόμματος της Γερμανικής Αριστεράς

Όπως παρατηρεί ο Leandros Fischer στην πιο κατω ανάλυση του, η αποδοχή της ηγεμονικής θέσης για ξεπλυμα των εγκλημάτων του Ισραήλ με βάση τα εγκλήματα των ναζί στο β παγκόσμιο πόλεμο, οδηγεί ουσιαστικά στην συντήρηση ενός καθεστώτος αυταρχισμού...

Τζαι ενώ το ιστορικό κόμμα της αριστεράς, το Die Linke, βολοδέρνει στην προσπάθεια συντήρησης της θέσης του στο υπάρχον πολιτικό σύστημα, η γερμανική κοινή γνώμη φαίνεται να κινείται πιο αποφασιστικά απέναντι στην υποκρισία «προστασίας του Ισραήλ» με βάση το παρελθόν... Ενώ τον περασμένο Νιοβρη υπήρχε στήριξη της ισραηλίτικης επίθεσης στην Γάζα από το 63% της Γερμανικής κοινωνίας, σήμερα η εικόνα έχει αντιστραφεί ριζικά – 61% είναι εναντίον της ισραηλίτικης επίθεσης τζαι [αναπόφευκτα] των συνακολούθων εγκλημάτων, που όσο τζαι να τα λογοκρίνει η επίσημη προπαγάνδα, εν διάχυτα στις εναλλακτικές πηγές πληροφόρησης..

Leandros Fischer

Germany remains an outlier. The repressive institutional response to any display of solidarity or calls for peace has been shocking. The initial positioning of left-wing party Die Linke — including its leadership’s refusal to call for a cease-fire and to take a clear stand against Israel’s crimes — is often explained away as a response to the “specific German context.” Die Linke was built around the commitment to peace — but the shock over the Hamas war crimes on October 7 left it near-silent. Still, if the German historical relationship to Israel and its influence on reactions to the current war is well-documented, perhaps more attention should be paid to what most Germans actually think.

A recent poll showed a considerable shift in German public attitudes to the ongoing Israeli war in Gaza. If in November this “operation” had 63 percent polling support, now 61 percent are against. This trend should also be related to the massive number of German weapons daily used by the Israeli army to commit its massacres in Gaza.

We might imagine that the reality of the war and shifting public opinion would convince this left-wing party to change its stance, and back the urgent protests to oppose the war and Germany’s role in it. Has Die Linke done that? No. Its European election manifesto did not once mention Gaza, or any cease-fire call, let alone the suspension of the EU’s association agreement with Israel or a specific ban on exports of weapons. The fact that another left-wing party like MERA25 used the term “genocide” and called in its manifesto to “stop German complicity” shows that the political space for platforming Palestine solidarity does exist.

Die Linke’s choice to formally ignore this crucial issue raises many essential strategic and political questions at a time when it is constantly polling no better than 4 percent and lacks strong connections with larger organized groups or social movements in Germany. The contradiction is even more striking given that Die Linke has often spoken of a “movement” strategy that would allow the party to be seen as organically connected with a range of social issues. Its catastrophic result in the EU elections, on under 3 percent support, shows that in Germany, like elsewhere, left-wing voters will not be rallied by a deafening silence.

· Σύμφωνα με αποκαλύψεις του WikiLeaks το Ισραήλ, χρησιμοποιεί τεχνολογία τεχνητής νοημοσύνης για εξουσιαστική επιτήρηση των Παλαιστίνιω?

By Δέφτερη Ανάγνωση



·         Σύμφωνα με αποκαλύψεις του WikiLeaks το Ισραήλ, χρησιμοποιεί τεχνολογία τεχνητής νοημοσύνης για εξουσιαστική επιτήρηση των Παλαιστίνιων στην Γάζα...

Για να έχουμε εικόνα του επιπέδου της αθλιότητας... Αλλά τζαι της εφευρετικότητας της αντίστασης: Ακομα γυρευκουν τα τουνελ οι δολοφονοι..

Παρά τις 40,000 δολοφονημένους, παρά τις φυλακές βασανιστηρίων τζαι βιασμών, οι Παλαιστίνιοι στην Γάζα, εν φέφκουν - όπως θα ονειρεύονταν οι τραμπούκοι του οποίους προστατεύκει η Δύση ...

Έσιει τζαι χάζιν που μελετούν τζαι τον Φουκώ στα πανεπιστήμια, για το καθεστώς επιτήρησης... Ε άτε να μπει να μπει τζαι κανένα συμπληρωματικό κεφάλαιο, στον Φουκώ, με τίτλο – «Η τεχνολογική επιτήρηση πληθυσμών τζαι η κρίση της στην εποχή του ισραηλίτικου αυταρχισμού... τζαι της δυτικής σιωπής..»

Ενδιαφέρουσα γαλλική καταγραφή, για να αθθυμούμαστεν το πλαισιο, όταν, ας πούμε, συναντούμε τον λόγο/ρητορική φερέφωνων που προσπαθούν να ξ

By Δέφτερη Ανάγνωση




  Ενδιαφέρουσα γαλλική καταγραφή, για να αθθυμούμαστεν το πλαισιο, όταν, ας πούμε, συναντούμε τον λόγο/ρητορική φερέφωνων που προσπαθούν να ξεπλύνουν τις 40,000 θύματα/νεκρούς του Ισραηλιτικού ρατσισμού...:  

«Είναι γνωστό ότι το Ισραήλ έχει δημιουργήσει σημαντική παρουσία στο νησί [Κύπρο] με μια βάση της Μοσσάντ [ισραηλινή μυστική υπηρεσία] με μερικές ντουζινες agents/πράκτορες...»

Κοίτα να δεις... :) ..Τελικά, οι υποψίες για τα νούμερα ξεπλύματος εν τζαι διεθνώς γνωστες;

Οπότε άμα συναντάτε τον λόγο των φερέφωνων ξεπλύματος του ισραηλίτικου ρατσισμού, πέρα από τον πειρασμό να ρωτήσετε «πόσα;» [το οποίο σαν κυπραίοι έχουμε την ευγένεια, από οίκτο, να μεν το πετασσουμε στα μούτρα των γελοίων],  ή το «40,000 νεκροί ρε, τζαι προσπαθείτε ακόμα να ξεπλύνετε το έγκλημα;», μπορεί τζαι να βοηθά η γαλλική δημοσίευση για τις αιτιες της αθλιοτητας... για το επίπεδο του πάτου τζαι την απουσία τσίπας... Η Ιστορία τζαι η γενική πκιον γνώση των κινητρων μερικων, απλώνεται γυρόν τους, καθώς γίνεται ορατή η συγκαλυμμένη αθλιότητα...

Weekly Review: η θρασύδειλη νοοτροπία του ισραηλιτικού καθεστώτος να δολοφονεί μαζικά άμαχους τζαι μετά να εκλιπαρεί «προστασία», ενώ συμπεριφέ?

By Δέφτερη Ανάγνωση


   Weekly Review: η θρασύδειλη νοοτροπία του ισραηλιτικού καθεστώτος να δολοφονεί μαζικά άμαχους τζαι μετά να εκλιπαρεί «προστασία», ενώ συμπεριφέρεται σαν τραμπούκος σε σχολική αυλή, προσπαθώντας να προκαλέσει επίθεση, για να ξεπλύνει τις δολοφονίες... Σπρώχνοντας, όμως, αυξανόμενα την Ισραηλίτικη κοινωνία στην σκιά ενός φόβου που το ίδιο το κράτος τους δημιούργησε. Η κατάληξη της ιστορικής εμπειρίας έτσι καθεστώτων εισβολής τζαι αρπαγής στην Μέση Ανατολή [από τις σταυροφορίες στα αγγλο-γαλλικά mandates του 20ου αιώνα]  εν αμείλικτη; Καταρρέουν...

Οι νεκροί στην Γάζα εφτάσαν τους 40,000... Το Ισραήλ που δολοφονα άμαχους με εξ αποστάσεως βόμβες, φαίνεται να βυθίζεται ούλλον τζαι πιο πολλά στην μιζέρια της αυτό-αποκάλυψης ενός αποικιακού ρατσιστικού καθεστώτος... Ο Νετανιάχου, τζαι οι πέριξ του, όπως τότε την δεκαετία του 1940, «ο Αδόλφος τζαι οι πέριξ του», εκλιπαρεί πάλι – που την μιαν προκαλώντας το Ιράν να ξεκινήσει πόλεμο για εκλιπαρήσει μετά το Ισραήλ τις ΗΠΑ, να το σώσουν.... Ο κλοιός της πραγματικότητας, πάντως, φαίνεται να σφίγγει γύρω που τους δημιουργούς του νέου Άουσβιτς...

Τζαι οι αμερικανοί στέλλουν πλοία, τα οποία τα τοπικά πλυντήρια προσπαθούν να παρουσιάσουν.. σαν «ανθρωπιστική επέμβαση»...

Οι «πόλεμοι» της νέας εποχής, φαίνεται να μεν εν μόνο η έπαρση της γενοκτονίας – τωρά απλώνεται τζαι ένα κλίμα αβεβαιότητας... Οι Ισραηλινοί, οι οποίοι, όπως φαίνεται,  κατά πλειοψηφία εγκρίναν την απόπειρα γενοκτονίας στην Γάζα, τωρά γυρίζουν στα καταφύγια... ή [όσοι έχουν λεφτά] τρέχουν στα αεροδρόμια...

«Πόλεμος» νεύρων μακράς διάρκειας; ..Η φθορά των τραμπούκων που πολεμούν με δανεικά πόθκια εν αυξανόμενα εμφανής...

Τζαι οι σταυροφόροι ενομίζαν ότι ενικούσαν, όταν εκάμναν την σφαγή των μουσουλμάνων στην Ιερουσαλήμ. Ύστερα ήρτεν η πραγματικότητα...

Τζαι συμπτώματα αλλαγής κλίματος ευρύτερα – ένα ρατσιστικό πογκρόμ στην Βρετανία, το οποίο φαίνεται να πυροδότησε ένας ρατσιστής [κατά των μουσουλμάνων] με ψέματα [τί άλλο να περιμένεις από ένα ακροδεξιό;] βρέθηκε αντιμέτωπο με μαζική αντιφασιστική κινητοποίηση... Ο ακροδεξιός ρατσιστής είσιεν επαφή με ισραηλίτικους ακροδεξιούς... Η σύγκλιση της παγκόσμιας εικόνας...

Τζαι ο Νετανιάχου, τον οποίον ξεπλένουν τα τοπικά φερέφωνα δακάτω, έστειλε πάλι αντιπροσωπεία σε διαπραγματεύσεις για κατάπαυση του πυρός στην Γάζα... Τζαι μετά οι δειλοί βομβάρδισαν ενα σχολείο με 100 νεκρούς στην Γάζα...

Η «τέχνη του ψέματος σαν εκλιπαρείν»... Να θέλεις γενοκτονία τζαι να μεν μπορείς πκιον... Τζαι να προκαλείς σφαγή για να φορτώσεις σε Άλλους το έγκλημά σου. Την απροθυμία σου να συμπεριφερθείς στοιχειωδώς με διεκδίκηση του τί κάμνεις...

Η κατάντια ενός αποικιακού κράτους που ήθελε τάχα μου να είναι απόγονος θυμάτων του Ολοκαυτώματος...

Μέχρι τζαι η Φιγκαρό, ιστορική γαλλική εφημερίδα, καταγράφει πκιον τις εξαρτήσεις του Ισραήλ. Όπως ας πούμε τα δίκτυα της Μοσσάντ στην Κύπρο...

Το Ισραήλ, αργά ή γλήορα, θα χρειαστεί την δική του Νυρεμβέργη τζαι οι ισραηλίτες θα χρειαστούν μια δική τους κουλτούρα αποναζιστικοποίησης, τζαι απολογιών για δεκαετίες, όπως οι Γερμανοί μετά το 1945...

Όσο τζαι να παράγει όπλα τζαι να εξαγοράζει φερέφωνα, το Ισραήλ είναι σε ένα ωκεανό ανθρώπων για τους οποίους η Παλαιστίνη είναι το σύμβολο της ανθρώπινης αντίστασης τζαι αξιοπρέπειας....

Baraka Kültür Merkezi Kızılbaş Parkı’nı Şenlendirdi

By Sezgin Keser
Baraka Kültür Merkezi, 4 Ağustos akşamı Kızılbaş Parkı’nda gerçekleştirdiği etkinlikle bölge halkına ve katılımcılara kültür sanatla dolu bir şölen sundu. Yaz şöleninde halk dansları, tiyatro, müzik, sunum ve video gösterileri,...

Baraka Yaz Şöleni Düzenliyor

By Sezgin Keser
Baraka Kültür Merkezi 4 Ağustos Pazar akşamı Kızılbaş Parkı’nda kültür-sanat şöleni düzenliyor. Amfi tiyatroda gerçekleşecek olan etkinlikte halk dansları gösterileri, müzik dinletileri, katılımlı tiyatro skeçleri, video ve slayt gösterimleri ve...

Baraka Kültür Merkezi Kültür-Sanat Şöleni Düzenliyor

By Sezgin Keser
Baraka Kültür Merkezi Kültür-Sanat Şöleni Düzenliyor Baraka Kültür Merkezi 4 Ağustos Pazar akşamı Kızılbaş Parkı’nda kültür-sanat şöleni düzenliyor. Amfi tiyatroda gerçekleşecek olan etkinlikte halk dansları gösterileri, müzik dinletileri, katılımlı tiyatro...

10. Baraka Çocuk Etkinlikleri Final Gösterisi Gerçekleştirildi

By Sezgin Keser
Baraka Çocuk Etkinlikleri, 21 Temmuz Pazar akşamı Baraka lokalinde gerçekleştirilen rengarenk bir şölenle sona erdi. 10 yıldır, Baraka Kültür Merkezi tarafından 7-11 yaş aralığındaki çocuklar için düzenlenen etkinlik, bu yıl...

Argasdi’nin 74. Sayısı “Memleket Yangın Yeri” Dosya Konusu ile Çıktı

By Sezgin Keser
Baraka Kültür Merkezi yazar ve çizerleri tarafından 21 yıldan bu yana hazırlanan kültür-sanat-politika dergisi Argasdi’nin 74. sayısı çıktı “Memleket Yangın Yeri” Üç ayda bir yayımlanan dergide, memleket gündemini ele alan yazılar, şiir, müzik, sinema,...

Mikrofonumuzu, devrimci mücadeleye, 1 Mayıs’ın devrimciler açısından taşıdığı öneme ve 1 Mayıs 1978’e uzattık.

By Sezgin Keser
Bir Mikrofon Bir Hikâye ekibi olarak bu ay mikrofonumuzu, devrimci mücadeleye, 1 Mayıs’ın devrimciler açısından taşıdığı öneme, 1 Mayıs 1978’e ve devrimcilerin tüm engellere rağmen alanlarda var olmak adına verdiği...

16. Geleneksel Baraka Yaz Kampı Kayıtları Başlıyor

By Sezgin Keser
16. Geleneksel Baraka Yaz Kampı 22 Ağustos Perşembe – 25 Ağustos Pazar tarihleri arasında Limnidi’de çadır kampı şeklinde yapılıyor. Katılımcıların kendi araçları ve çadırları ile geleceği kampta, kültür-sanat ve bilim...

İzzet İzcan: Hangi yüzle o koltuklarda oturuyorsunuz ?

By birlesikkibrispartisi

Birleşik Kıbrıs Partisi Genel Başkanı İzzet İzcan, UBP-DP-YDP hükümetinin yolsuzluk batağına batmış, Başbakanından Müdürlerine kadar yasadışı işler çeviren bir yönetim olduğunu vurguladı.
Sadık Gardiyanoğlu istifa etmelidir.
Özellikle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın kriminal olaylarla anılıyor olması, Bakanlıkta geçmişte görev yapan bir Müsteşar ve Özel Kalem Müdürünün tutuklanmış olması, görevdeki bakanlık Müdürü ve Özel Kalem Müdürü Oğuz Köse’nin rüşvet suçlamasıyla tutuklanmış olması, Bakanlıkların suç şebekesine dönüştüğünü gösterdiğini belirten İzzet İzcan, “ Zerre kadar utanma duygusu kaldı ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sadık Gardiyanoğlu istifa etmelidir “ dedi.
Nere gitse gelse yargılanacaksınız.
Başbakan Ünal Üstel’in UBP Kurultayında tekrar seçilebilmek için başını kuma soktuğunu, koalisyon ortaklarının yolsuluklarına göz yumduğunu dile getiren İzzet İzcan, Ünal Üstel’e yakınlığı ile bilinen, UBP Girne Kadın Kolları Başkanının diploma yolsuzluğu kapsamında aylarca yurt dışında saklandıktan sonra, gizlice ülkeye sokulması ve polis ve yargının kişiye özel menfaat sağlamak için kullanılmış olması, Kuzey Kıbrıs’taki rejimin iflas ettiğini gösterdiğini vurguladı.
“ Nere gitse gelse yargılanacaksınız “ diyen İzzet İzcan, “ Kıbrıs’taki statükoyu savunanların gerçek yüzü budur “ dedi.

İzzet İzcan: Statükocular halkı sanık sandalyesine oturtacaklar.

By birlesikkibrispartisi

Birleşik Kıbrıs Partisi Genel Başkanı İzzet İzcan, Kıbrıslı Rumların malları üzerine inşaat yapan İsrailli iş adamı Aykut’un tutuklanmasının ardından, Kuzey Kıbrıs’ta Kıbrıslı Rumlara ait arazi üzerine konut yapan Alman vatandaşının da gözaltına alınmasının, mülkiyet konusunda yeni bir sürecin başladığını gösterdiğini vurguladı.
Kıbrıs sorununun çözümü değil, hukuk yolu ile hesaplaşmanın gündeme geldiğini belirten İzzet İzcan, zor ve karmaşık bir döneme girildiğini belirtti.
Türkiye’deki AKP iktidarı ve onun Kuzey Kıbrıs’taki temsilcileri aracılığı ile uygulamaya sokulan çözümsüzlük siyasetinin, halkı karanlık bir yola soktuğunu dile getiren BKP Genel Başkanı İzzet İzcan, Kıbrıslı Türklerin sanık sandalyesine oturtulmakla karşı karşıya kaldığını vurguladı.
“ BM Güvenlik Konseyi kararları temelinde federal çözüme ulaşmaktan başka çare yoktur “ diyen İzzet İzcan, erken çözümle uluslararası hukuk içine girerek mevcut sorunların aşılabileceğini vurguladı.
Gün 24 saat halka yalan söyleyen statükocuların, “ Dut yemiş bülbül “ gibi sustuklarını dile getiren BKP Genel Başkanı İzzet İzcan, halkı maceraya sürüklemekte olduklarını vurguladı.

Baraka Kültür Merkezi: “Eğitim Bakanlığı’nı Alkışlıyoruz!”

By Sezgin Keser
Baraka’yı bilen bilir, bilmeyene de anlatalım: Yirmi yıldan uzun bir süredir kültür-sanat faaliyetleri gerçekleştiren bir demokratik kitle örgütüyüz. Kurulduğumuz günden bu yana yasallığın yanı sıra her zaman toplumsal meşruluğu önemseyen...

Baraka Kültür Merkezi Eğitim Bakanlığı’na Karnesini Verdi

By Sezgin Keser
Baraka Kültür Merkezi olarak bugün Eğitim Bakanlığı önünde geride bıraktığımız eğitim yılı ve başımıza yıkılan eğitim sistemi hakkında basın açıklaması gerçekleştirdik. Derneğimizin Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Batak’ın yaptığı kısa bir...

Baraka Kültür-Sanat Etkinlikleri Başlıyor

By Sezgin Keser
Baraka Kültür Merkezi olarak, her yıl olduğu gibi bu yıl da yazda çocuklarımıza kapılarımızı açmaya hazırlanıyoruz. “Bilimle, Sanatla, Sporla Doya Doya Oyna” sloganıyla Baraka Kültür Merkezi tarafından organize edilen ve...

Bize Gereken: “Biz” Olmak – Mustafa Batak

By Sezgin Keser
“Demiri, demirle dövdüler; biri sıcak, biri soğuktu… İnsanı, insanla kırdılar; biri aç, biri tok tu.” Pir Sultan Abdal’ın 16. yüzyılda söylediği bu sözler maalesef güncelliğini koruyor. Öyle ki tarihin tozlu...

International Human Rights Defenders Award to Doros Polykarpou

By Doros Polykarpou

With deep appreciation and pride KISA announces that last Friday, 31 May 2024, the international human rights organisation Front Line Defenders (FLD) selected Doros Polykarpou, co-founder and Executive Director of KISA for over 15 years and a fighting activist of the organisation for the last 3 years, as one of this year’s five Human Rights Defenders at Risk worldwide.

Each year, the FLD awards five human rights defenders from the five continents – regions of the world (Africa, the Americas, Asia-Pacific, Europe and Central Asia, and the Middle East and North Africa) who are at risk for their work. 

The other award-winning human rights defenders, their organizations and countries for 2024 are:

Speaking at the awards ceremony, Alan Glasgow, Executive Director of Front Line Defenders, said: “Given the immense challenges we face and the dark forces at work against human rights in many parts of the world, it can be tempting to lose hope that a better world is even possible. But these courageous human rights defenders have defied that temptation and inspire us to keep hope alive. They say ‘no’ to abusers and ‘yes’ to optimism – they know that a world that is fairer, more equal, that respects human rights is worth fighting for.”

The awards ceremony was held at Trinity College of the University of Dublin, the capital of Ireland. The awards are the top distinction of the FLD, which is based in Dublin, has an EU Office in Brussels and regionally-based field staff  on all continents. FLD’s main mission and objective is the protection of  protecting human rights defenders around the world who are threatened and at risk because of their action and work in the promotion and defence of human rights. In 2018, the organization was awarded the UN Human Rights Award.

As stated in the above FLD announcement, this annual award was established in 2005 “to honour the work of Human Rights Defenders who are courageously making outstanding contributions to the promotion and protection of human rights, often at great personal risk and cost to themselves. The Award focuses international attention on the work and struggles of Human Rights Defenders, providing a greater internatioal platform to speak about and advocate for the human rights issues they are defending. This year’s laureates were selected from among scores of candidates nominated in a secure, public nomination process carried out between November 2023 and January 2024.”

After thanking the organisers for this “valuable award” and dedicating it “to the people and especially to the children of Palestine who are murdered daily by the Israeli army with the tolerance and support of the powerful players of the international community”, Doros Polykarpou referred to the “very serious issues Cyprus is is faced with, and the choice of the authorities to turn the refugee issue into a matter of national security and even the survival of the country. 

Refugees, migrants and the activists who support them are portrayed as the greatest threat to public safety, the demography and even the cultural identity of the society.”  With this narrative and policies, continued Doros Polykarpou , “they have poisoned society with hatred and paved the way for the rise of far-right and nationalist forces. …  In this context, we have become the target of systematic smear campaigns, hate speech, verbal attacks and even death threats. The culmination of this process … was the bombing of our offices on 5 January of this year. It is completely unacceptable that the government of Cyprus has so far failed to condemn the bombing.”

Steering Committee

Διεθνές Βραβείο Υπερασπιστή Ανθρωπίνων Δικαιωμάτων στον Δώρο Πολυκάρπου

By Doros Polykarpou

Με ιδιαίτερη ικανοποίηση και περηφάνια η ΚΙΣΑ ανακοινώνει ότι την περασμένη Παρασκευή, 31 Μαΐου 2024, η διεθνής οργάνωση ανθρωπίνων δικαιωμάτων Front Line Defenders (FLD) επέλεξε  τον Δώρο Πολυκάρπου, συνιδρυτή και εκτελεστικό διευθυντή της ΚΙΣΑ για πάνω από 15 χρόνια και μαχόμενος ακτιβιστής της οργάνωσης τα τελευταία 3 χρόνια ως ένα από τους  πέντε Υπερασπιστές Ανθρωπίνων Δικαιωμάτων που βρίσκονται σε κίνδυνο παγκοσμίως.

Ο οργανισμός FLD βραβεύει κάθε χρόνο πέντε υπερασπιστές ανθρωπίνων δικαιωμάτων που προέρχονται από τις πέντε ηπείρους – περιοχές του κόσμου (Αφρική, Αμερική, Ασία – Ειρηνικός Ωκεανός, Ευρώπη και Κεντρική Ασία, και Μέση Ανατολή και Βόρεια Αφρική) και βρίσκονται σε κίνδυνο για τη δραση τους. .

Οι πέντε βραβευθέντες υπερασπιστές ανθρωπίνων δικαιωμάτων, οι οργανώσεις  και οι χώρες τους για το 2024 είναι:

Κατά την τελετή απονομής των βραβείων, ο Alan Glasgow, εκτελεστικός διευθυντής της Front Line Defenders, δήλωσε: “Δεδομένων των απέραντων προκλήσεων που αντιμετωπίζουμε και των σκοτεινών δυνάμεων που δρουν εναντίον των ανθρωπίνων δικαιωμάτων σε πολλά μέρη του κόσμου, μπορεί να οδηγήσει στον πειρασμό να χάσουμε την ελπίδα ότι ένας καλύτερος κόσμος είναι καν εφικτός … Αλλά αυτοί οι θαρραλέοι υπερασπιστές των ανθρωπίνων δικαιωμάτων έχουν αψηφήσει αυτόν τον πειρασμό και μας εμπνέουν να διατηρήσουμε την ελπίδα ζωντανή. Λένε «όχι» στους θύτες και «ναι» στην αισιοδοξία – ξέρουν ότι ένας κόσμος πιο δίκαιος, πιο ισότιμος, που σέβεται τα ανθρώπινα δικαιώματα αξίζει να αγωνιστούμε γι’ αυτόν.”

Η τελετή απονομής των βραβείων έγινε στο Κολλέγιο Trinity του Πανεπιστημίου του Δουβλίνου, πρωτεύουσας της Ιρλανδίας. Τα βραβεία αποτελούν την κορυφαία διάκριση της FLD, η οποία εδρεύει στο Δουβλίνο, διαθέτει παράρτημα στις Βρυξέλλες όπως και προσωπικό σ’ όλες τις ηπείρους, με κύρια αποστολή και στόχο την προστασία των υπερασπιστών ανθρωπίνων δικαιωμάτων ανά το παγκόσμιο που απειλούνται και βρίσκονται σε κίνδυνο λόγω της δράσης και του έργου τους για την προώθηση και υπεράσπιση των ανθρωπίνων δικαιωμάτων. Το 2018 η ίδια η οργάνωση τιμήθηκε με το Βραβείο Ανθρωπίνων Δικαιωμάτων του ΟΗΕ.

 Όπως αναφέρεται και στην πιο πάνω ανακοίνωση της FLD, το ετήσιο αυτό Βραβείο καθιερώθηκε το 2005 «για να τιμήσει το έργο των Υπερασπιστών Ανθρωπίνων Δικαιωμάτων που συμβάλλουν με θάρρος στην προώθηση και προστασία των ανθρωπίνων δικαιωμάτων, συχνά με μεγάλο προσωπικό κίνδυνο και κόστος για τους ίδιους.

Το Βραβείο εστιάζει την προσοχή της παγκόσμιας κοινότητας στο έργο και τους αγώνες των Υπερασπιστών Ανθρωπίνων Δικαιωμάτων, παρέχοντας μια μεγαλύτερη παγκόσμια πλατφόρμα για να μιλήσουν και να υποστηρίξουν τα ζητήματα ανθρωπίνων δικαιωμάτων που υπερασπίζονται. Οι φετινοί βραβευθέντες επιλέχθηκαν μεταξύ δεκάδων υποψηφίων που προτάθηκαν σε μια ασφαλή, δημόσια διαδικασία υποβολής υποψηφιοτήτων που διεξάχθηκε μεταξύ Νοεμβρίου 2023 και Ιανουαρίου 2024.»

Αφού ευχαρίστησε τους διοργανωτές για το «πολύτιμο αυτό βραβείο» και αφιερώνοντάς το «στον λαό και ιδιαίτερα στα παιδιά της Παλαιστίνης που δολοφονούνται καθημερινά από τον ισραηλινό στρατό με την ανοχή και την υποστήριξη των ισχυρών παραγόντων της διεθνούς κοινότητας», ο Δώρος Πολυκάρπου αναφέρθηκε στα «πολύ σοβαρά ζητήματα … που αντιμετωπίζει η Κύπρος και στην επιλογή των αρχών να μετατρέψουν το προσφυγικό σε ζήτημα εθνικής ασφάλειας ή και επιβίωσης της χώρας.  Οι πρόσφυγες, οι μετανάστες και οι ακτιβιστές που τους υποστηρίζουν παρουσιάζονται ως η μεγαλύτερη απειλή για τη δημόσια ασφάλεια, τη δημογραφία, ακόμη και την πολιτιστική ταυτότητα της κοινωνίας.”

Με αυτό το αφήγημα και τις πολιτικές,   συνέχισε ο Δώρος Πολυκάρπου , «δηλητηρίασαν την κοινωνία με μίσος και άνοιξαν το δρόμο για την άνοδο των ακροδεξιών και εθνικιστικών δυνάμεων. Μέσα σε αυτό το πλαίσιο, τα τελευταία χρόνια γίναμε στόχος συστηματικών εκστρατειών συκοφάντησης, ρητορικής μίσους, λεκτικών επιθέσεων, ακόμη και απειλών θανάτου. Το αποκορύφωμα αυτής της διαδικασίας … ήταν η βομβιστική επίθεση στα γραφεία μας στις 5 Ιανουαρίου του τρέχοντος έτους. Είναι εντελώς απαράδεκτο το γεγονός ότι η κυβέρνηση της Κύπρου δεν έχει καταδικάσει μέχρι στιγμής τη βομβιστική επίθεση

Διοικητικό Συμβούλιο

Mikrofonumuzu Kıbrıslı Türk Sanatçıların Direnişine, “Vatandaş” Oyununa ve Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nun  Ortaya Çıkışına Uzattık

By Sezgin Keser
Bir Mikrofon Bir Hikâye ekibi olarak bu ay mikrofonumuzu, baskılara boyun eğmeyip direnenleri, “Vatandaş” oyununu ve Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nun (LBT) ortaya çıkışını, Kıbrıslı Türk sanatçıların işi için, aşı için, sanatı...

Η κυβέρνηση σπρώχνει τους πρόσφυγες σε νέο κύκλο εκμετάλλευσης και βίας

By Doros Polykarpou

Το τελευταίο διάστημα επικρατεί έντονη αναστάτωση και αβεβαιότητα τόσο μεταξύ των προσφύγων που αναμένουν να εξεταστεί η αίτηση τους για άσυλο όσο και μεγάλης μερίδας ανθρώπων που ήδη ζουν και εργάζονται με το καθεστώς διεθνούς προστασίας στη Κύπρο.

Οι παράγοντες που συνέβαλαν καθοριστικά σε αυτή την εξέλιξη είναι:

  • Η άνοδος του ρατσισμού, της ρητορικής και εγκλημάτων μίσους (όπως αυτά σε Χλώρακα και Λεμεσό) και των πολιτικών και άλλων δυνάμεων που  υποθάλπουν και αξιοποιούν αυτά τα εγκλήματα για τους δικούς τους πολιτικούς ή άλλους σκοπούς,
  • Οι συνεχιζόμενες αστυνομικές επιχειρήσεις εκφοβισμού και αυθαίρετες συλλήψεις και κρατήσεις προσφύγων για σκοπούς «δημοσίου συμφέροντος» ή “προστασίας της εθνικής ασφάλειας”
  • Η αναγωγή του προσφυγικού από την κυβέρνηση σε θέμα εθνικής ασφάλειας / επιβίωσης με αποτέλεσμα μεγάλη μερίδα της κοινωνίας να έχει περιέλθει σε κατάσταση πανικού
  • Οι πρόσφατες επιχειρήσεις επαναπροώθησης προσφύγων σε Λίβανο με την χρήση αστυνομικής και στρατιωτικής βίας και απειλών, 
  • Οι ενέργειες της κυβέρνησης για οικονομική στήριξη του Λιβάνου από την ΕΕ για να αναχαιτίσει την έξοδο προσφύγων από τον Λίβανο
  • Οι εξαγγελίες  της κυβέρνησης
    • για χαρακτηρισμό περιοχών της Συρίας που ελέγχονται πλήρως από το καθεστώς ως ασφαλών,  καθώς και
    • για αναστολή εξέτασης αιτήσεων ασύλου από Σύριους με παράλληλη μακροχρόνια κράτηση  τους σε κλειστά στρατόπεδα υποδοχής

Η αναστάτωση και αβεβαιότητα φαίνεται να έχει οδηγήσει μεγάλο αριθμό προσφύγων στην αναζήτηση διόδων αναχώρησης από την Κύπρο και μετακίνησης τους σε άλλες χώρες, ιδιαίτερα της ΕΕ. Σύμφωνα με πληροφορίες που καταφθάνουν στην οργάνωση μας ήδη ένας σημαντικός αριθμός προσφύγων έχει φύγει από την Κύπρο.  Η έλλειψη νόμιμων οδών μετεγκατάστασης αφενός και  η μη παραχώρηση ταξιδιωτικών εγγράφων κατά παράβαση του νόμου και του ευρωπαϊκού δικαίου από τις Κυπριακές αρχές, αφετέρου  έχουν δημιουργήσει νέα εμπόδια και κενά τα οποία φαίνεται να έχουν συμπληρώσει και σε αυτή την περίπτωση διάφορα κυκλώματα εκμετάλλευσης των προσφύγων.

Χαρακτηριστικό είναι το πρόσφατο παράδειγμα πρόσφυγα από την Συρία που αποτάθηκε για προστασία στην Οργάνωση μας. Ο κ. Α.Μ., αιτητής ασύλου από την Συρία  (για ευνόητους λόγους δεν αναφέρεται το όνομα του) απήχθηκε, κρατήθηκε με την βία και κακοποιήθηκε βάναυσα από κυκλώματα που ανέλαβαν να τον μεταφέρουν εκτός Κύπρου. Όταν ο κ. Α.Μ. κατάφερε να αποδράσει από τα χέρια των απαγωγέων,  αποτάθηκε άμεσα στην αστυνομία για προστασία και καταγγελία των δραστών. Δυστυχώς, η αστυνομία ούτε να εντοπίσει τους δράστες κατάφερε ούτε να προστατεύσει το θύμα με αποτέλεσμα αυτός να κρύβεται σε μη ασφαλή χώρο ώστε να μην τον εντοπίσουν οι απαγωγείς του που μέχρι σήμερα απειλούν τόσο τον ίδιο όσο και την οικογένεια του.

Δυστυχώς, στη βάση των όσων έχουμε υπόψη μας, φαίνεται ότι η αστυνομία δεν ενήργησε άμεσα και αποτελεσματικά για λόγους άγνωστους σε μας. Ανησυχούμε ότι οι παραλήψεις από πλευράς της αστυνομίας οφείλονται στο ενδεχόμενο να μην δίνουν την ίδια σημασία σε κυκλώματα μεταφοράς προσφύγων εκτός χώρας είτε γιατί για άλλη μια φορά δεν «πίστεψαν» τα όσα το θύμα τους είχε καταγγείλει και για τον σκοπό αυτό η ΚΙΣΑ  θα προβεί σε καταγγελία εκ μέρους του θύματος στην ΑΔΙΠΑ ώστε οι χειρισμοί των εμπλεκόμενων αστυνομικών να αξιολογηθούν από ανεξάρτητο ποινικό ανακριτή.

Διοικητικό Συμβούλιο   

Καμία απώλεια ζωής δεν δικαιολογείται για σκοπούς μεταναστευτικού ελέγχου!

By Doros Polykarpou

Την ημέρα του Ραμαζανιού, μια ιδιαίτερα σημαντική θρησκευτική μέρα για τους μουσουλμάνους, επέλεξε η Υπηρεσία Αλλοδαπών και Μετανάστευσης της Αστυνομίας (ΥΑΜ) να οργανώσει επιχείρηση σε διαμερίσματα πολυκατοικίας στη Λεμεσό που εδώ και χρόνια είναι γνωστό ότι διαμένουν σε πολύ φτωχές στεγαστικές συνθήκες μετανάστες και μετανάστριες. 

Σύμφωνα με αυτόπτες μάρτυρες, γύρω στις 6:00 τα ξημερώματα της 10ης Απριλίου, μεγάλη ομάδα μελών της ΥΑΜ παραβίασε αρχικά την κύρια είσοδο του διαμερίσματος στο οποίο διέμεναν οι μετανάστες και άρχισε να προβαίνει σε συλλήψεις. Κάποιοι αστυνομικοί προχώρησαν στα υπνοδωμάτια και όσες πόρτες ήταν κλειδωμένες τις άνοιγαν με τη βία. Στο ένα από αυτά τα δωμάτια κοιμόταν ο 24χρονος Anisur Mohammad μαζί με άλλο συμπατριώτη του.

Ο νεαρός Anisur σε πρόσφατη φωτογραφία του στη Λεμεσό

Όταν ξύπνησε από τη βίαιη είσοδο των αστυνομικών, ενδεχομένως απότομα και σε κατάσταση πανικού, άνοιξε το παράθυρο του υπνοδωματίου του στο 5ο όροφο της πολυκατοικίας και πήδηξε έξω, με αποτέλεσμα να πεθάνει ακαριαία όταν κτύπησε στο έδαφος. Δεύτερο άτομο, και ενώ βρισκόταν σε εξέλιξη η επιχείρηση της Αστυνομίας, προχώρησε στο μπαλκόνι του καθιστικού και προσπάθησε να  πηδήξει στους πιο κάτω ορόφους για να διαφύγει, με αποτέλεσμα να τραυματιστεί πολύ σοβαρά και να νοσηλεύεται σε σοβαρή κατάσταση στο Γενικό Νοσοκομείο Λεμεσού.

Επίσης, με βάση την πληροφόρηση που έχουμε, η Αστυνομία προχώρησε στη σύλληψη και κράτηση όλων των διαμενόντων στο διαμέρισμα μεταναστών, συμπεριλαμβανομένου και του τραυματία που φρουρείται στο Γενικό Νοσοκομείο Λεμεσού κατά παράβαση των προνοιών της νομοθεσίας για κράτηση παράτυπων μεταναστών ως το έσχατο μέτρο και μετά από προειδοποίηση για εθελούσια αναχώρηση από την Κύπρο.  Να σημειωθεί ότι επίσημα από πλευράς Αστυνομίας μέχρι στιγμής δεν ήταν σε θέση να μας ενημερώσουν σε ποια βάση ο νοσηλευόμενος μετανάστης τελεί υπό κράτηση.

Η ΚΙΣΑ θεωρεί ότι η Αστυνομία για άλλη μια φορά με τις δηλώσεις και ενέργειές της που ακολούθησαν, προσπάθησε να παραπλανήσει την κοινή γνώμη για τα πραγματικά γεγονότα ώστε να αποπροσανατολίσει από τυχόν ευθύνες και αδικήματα που προέκυψαν κατά τη συγκεκριμένη επιχείρηση.  Επίσης θεωρούμε ότι ο Αρχηγός Αστυνομίας όφειλε, σε συνεννόηση με τον Γενικό Εισαγγελέα, να είχαν διασφαλίσει από την πρώτη στιγμή τη διερεύνηση των χειρισμών της Αστυνομίας από ποινικό ανακριτή της Ανεξάρτητης Αρχής Διερεύνηση Παραπόνων κατά της Αστυνομίας (ΑΑΔΙΠΑ).

Η ΚΙΣΑ, σύμφωνα με τη νομοθεσία, έχει δικαίωμα πρόσβασης στους κρατούμενους και έχει ζητήσει τόσο τηλεφωνικά όσο και γραπτά από τον Αρχηγό Αστυνομίας άδεια για να τους επισκεφτεί. Η Αστυνομία, προφανώς για να καθυστερήσει την πρόσβασή μας στους κρατούμενους, μας ενημέρωσε σήμερα ότι «ο Αρχηγός Αστυνομίας σχολάει η ώρα 2:30 και ως εκ τούτου το αίτημά σας δεν μπορεί να εξεταστεί πριν από την ερχόμενη Δευτέρα που θα επιστρέψει στο γραφείο του».

Η ΚΙΣΑ εκφράζει και με αυτή την τραγική εξέλιξη την έντονη ανησυχία της για την εντεινόμενη βία που ασκεί η Αστυνομία το τελευταίο διάστημα κατά των μεταναστών και προσφύγων, είτε λόγω του γενικότερου τοξικού κλίματος που έχει διαμορφωθεί στη κοινωνία είτε για να αποπροσανατολίσει από τη συνεχιζόμενη ανεπάρκειά της να αντιμετωπίσει το πραγματικό έγκλημα στη χώρα.

Θεωρούμε ότι ευθύνη φέρει και η Κυβέρνηση, με προεξάρχοντα τον Πρόεδρο της Δημοκρατίας και τον Υπουργό Εσωτερικών, οι οποίοι το τελευταίο διάστημα έχουν δημιουργήσει κατάσταση πανικού στην κοινωνία με τις δηλώσεις τους περί “εισβολής” και “επιθεσης” σε σχέση με την αύξηση των προσφύγων που καταφθάνουν το τελευταίο διάστημα στη Κύπρο. Χαρακτηριστικό παράδειγμα οι δηλώσεις του Προέδρου της Δημοκρατίας ο οποίος, κατά την πρόσφατη επίσκεψή του στη Χλώρακα, αντί να ψέξει το ρατσιστικό έγκλημα που προηγήθηκε κατά των προσφύγων και τις ευθύνες της Αστυνομίας, υποσχέθηκε στον ρατσιστή κοινοτάρχη και Επαρχιακό Γραμματέα του ΔΗΣΥ «επιπρόσθετα μέτρα», και έκτοτε η Αστυνομία προβαίνει σε συστηματική βία και άνευ προηγουμένου τρομοκράτηση των μεταναστών και προσφύγων που ζουν στην Πάφο.  

Τέλος, η ΚΙΣΑ χαιρετίζει τη διοργάνωση εκδήλωσης διαμαρτυρίας που διοργανώνουν διάφορες ομάδες πολιτών της Λεμεσού και καλεί το κοινό, τους φίλους και μέλη της ΚΙΣΑ να λάβουν μέρος.

Η συγκέντρωση μνήμης θα ξεκινήσει η ώρα 12 το μεσημέρι απέναντι από το κεντρικό κτίριο της ΑΗΚ, δίπλα από την εκκλησία της Αγίας Νάπας στη Λεμεσό. Στη συνέχεια θα ακολουθήσει διαμαρτυρία στο ΤΑΕ Λεμεσού. 

Διοικητικό Συμβούλιο

Οι πρόσφυγες δεν είναι “εισβολείς”  αλλά άνθρωποι που δικαιούνται προστασία

By Doros Polykarpou

Τις τελευταίες μέρες παρατηρούμε σημαντικές αυξήσεις προσφύγων, κυρίως Σύριων, που έρχονται στην Κύπρο μέσω θαλάσσης. Η γενοκτονία που συντελείται κατά του Παλαιστινιακού λαού από την ακροδεξιά κυβέρνηση του Ισραήλ  και οι επιθέσεις του κατά άλλων γειτονικών χωρών έχουν, μεταξύ άλλων, σπείρει τον τρόμο στην ευρύτερη περιοχή και έχει επιδεινώσει αφάνταστα τις ήδη αβάστακτες συνθήκες  διαβίωσης μεγάλης μερίδας του πληθυσμού και ειδικότερα των προσφύγων που ζουν στον Λίβανο. Η ΚΙΣΑ θεωρεί ότι ήταν αναμενομένη η αύξηση των προσφυγικών ροών και μερίδιο ευθύνης έχουν και όσοι συνεχίζουν να ανέχονται και να στηρίζουν τη συνέχιση αυτής της γενοκτονίας.

Οι αρχές της Κύπρου, ενώ γνώριζαν ότι ως αποτέλεσμα της πιο πάνω κατάστασης θα  υπήρχε σημαντική άφιξη προσφύγων, αρκούμενες σε άδοξες ρητορικές, δεν επεξεργάστηκαν  τα απαιτούμενα πλάνα και μέτρα που θα έθεταν σε εφαρμογή την κατάλληλη στιγμή, με αποτέλεσμα σήμερα να βρίσκονται σε κατάσταση πανικού και οι «λύσεις» που προτείνουν να συγκρούονται και παραβιάζουν το Ευρωπαϊκό και διεθνές δίκαιο αποκαλύπτοντας τις απάνθρωπες πολιτικές που καθοδηγούν και διέπουν τις αρχές αυτής της χώρας.  

Η κυβέρνηση Χριστοδουλίδη, προεξάρχοντος του Προέδρου, αλλά και άλλοι  πολιτικοί ηγέτες αυτού του τόπου, συνεπικουρούμενοι από την πλειοψηφία των μέσων ενημέρωσης, καταφεύγουν για άλλη φορά στη ρητορική μίσους και την υπόθαλψη των εγκλημάτων μίσους που αυτή θα επιφέρει, όπως έχει αποδειχτεί πρόσφατα με τα ρατσιστικά πογκρόμ στη Χλώρακα και τη Λεμεσό.

Βουλευτές, πολιτικοί, ακόμη και ο Πρόεδρος της χώρας, όταν μιλούν για πρόσφυγες αναφέρονται σε «παράνομους ανθρώπους», σε «εισβολείς», «παράνομους» ή «παράτυπους» μετανάστες, και όχι για «αυτούς που χρήζουν διεθνούς προστασίας», κατά τον κ. Χριστοδουλίδη.

Κερασάκι στην τούρτα οι εθνικιστές, οι ρατσιστές και οι νεοναζί που αναφέρονται «σε  οργανωμένη εισβολή από τις ελεγχόμενες από τα τουρκικά στρατεύματα περιοχές» αφού, όπως χαρακτηριστικά δηλώνουν, τα σαπιοκάραβα με τα οποία καταφθάνουν οι πρόσφυγες δεν αντέχουν να ταξιδέψουν από τον Λίβανο και επομένως οι πρόσφυγες «φορτώνονται σε αυτά από τον κατοχικό στρατό στις ακτές του αποστόλου Ανδρέα και αποστέλλονται στις ελεγχόμενες από την κυβέρνηση περιοχές για να αποσταθεροποιήσουν την κοινωνία μας».

Οι εξαγγελθέντες στόχοι και προθέσεις της Κυβέρνησης είτε για ενίσχυση των αρχών του Λιβάνου για αναχαίτηση και αποτροπή της «εξαγωγής μεταναστών», κατά τον Πρόεδρο,  προς την Κύπρο, είτε των επαναπροωθήσεων πίσω στον Λίβανο  όσων καταφέρνουν να προσεγγίσουν τις ακτές της Κύπρου, είναι ηθικά κατάπτυστη,  πολιτικά ανέφικτη και νομικά  καταδικαστέα. Δεν μπορεί η Κύπρος να ζητά την παρέμβαση της ΕΕ για να εξακολουθήσει να ο Λίβανος να αποτελεί  μια ανοιχτή φυλακή εξαθλιωμένων προσφύγων, καταδικασμένων σε πίνα και άθλιες συνθήκες διαβίωσης. Ο Λίβανος ούτε ασφάλεια ούτε αξιοπρεπείς συνθήκες μπορεί να προσφέρει σήμερα και αυτοί είναι οι βασικοί λόγοι που οι πρόσφυγες αναζητούν προστασία σε ασφαλή κράτη μέλη της ΕΕ.  

Η ΚΙΣΑ καλεί την Κυβέρνηση  

  1. Να επεξεργαστεί σε συνεργασία με την ΕΕ σχέδιο δράσης για την ουσιαστική στήριξη του Λίβανου ώστε να βελτιώσει τις υποδομές φιλοξενίας και διαβίωσης των προσφύγων και ολόκληρου του λαού του Λιβάνου αντί των υποδομών τεχνικής παρακολούθησης και φύλαξης των συνόρων της χώρας.
  2. Να ζητήσει την υιοθέτηση καθεστώτος προσωρινής προστασίας όπως έγινε με τους Ουκρανούς πρόσφυγες και την αποτελεσματική ενεργοποίηση του μηχανισμού μετέγκαταστασης ούτως ώστε τα 27 Κράτη Μέλη να λάβουν συλλογική ευθύνη για την φιλοξενία των προσφύγων
  • Να προχωρήσει στην άμεση εξέταση όλων των αιτήσεων ασύλου από Σύριους πρόσφυγες και  την παραχώρηση καθεστώτος αναγνωρισμένου πρόσφυγα ώστε αυτοί να μπορούν να αποκτήσουν ταξιδιωτικά έγγραφα και να μετακινηθούν σε χώρες της δικής τους επιθυμίας.

Καταδικάζοντας απερίφραστα την εσκεμμένη δολοφονία των 7 ακτιβιστών της World Centre Kitchen και 200 τόσων μελών άλλων ανθρωπιστικών οργανώσεων, περιλαμβανόμενων και υπηρεσιών του ΟΗΕ, όπως η UNRWA, η ΚΙΣΑ καλεί την κυπριακή κυβέρνηση και Βουλή να αναλάβει επιτέλους την απαιτούμενη πολιτική απόφαση και να καταδικάσει ανοικτά και «ξεκάθαρα» τις δολοφονίες αυτές που δεν είναι «παράπλευρες απώλειες» αλλά συγκεκριμένη στρατηγική της κυβέρνησης του Ισραήλ για να επιτύχει μέσω και της λιμοκτονίας την επιδιωκόμενη εθνοκάθαρση του Παλαιστινιακού λαού. 

Διοικητικό Συμβούλιο   

The Cypriot authorities are responsible for protecting human life at sea

By Doros Polykarpou

On 25.01.2024, one of the three pre-school children who was hospitalised in the intensive care unit of Makarios Hospital died after being found in the morning of the previous day in a boat with 58 other Syrian refugees from the merchant ship “Folegandros”. The Search and Rescue Coordination Centre (KSED) after receiving information from the “Folegandros” proceeded with an operation to rescue and transport the refugees to Cyprus.

The refugees left Lebanon on the evening of 18 January and, while they were expected to arrive in Cyprus the following night, their traces disappeared. KISA, following an appeal from relatives of some of the refugees on the boat, informed the KSED on Saturday 20 January. Based on the information received so far, it appears that the boat’s engine had stopped during the journey, causing it to be washed away by the waves for days without steering.

In its initial announcement, the KSED failed to mention that it had been informed by KISA of the event since Saturday, 20.01.2024, while when asked about it by a radio station, its commander admitted that they had indeed been informed by KISA on 20.01 and that in order to locate the boat “a drone was used without success”.

It should be noted that last December, the KSED also failed to locate another boat it had been informed about, resulting in 85 other Syrian refugees still missing. The boat departed from Lebanon on 11.12.2023 and the KSED was informed on 17.12.2023 by Alarm Phone on the need to locate it.   Unfortunately, the bodies of men and women recently found in a state of decomposition on the shores of Antalya and Rizokarpaso may possibly belong to this group.

KISA believes that based on what has been made public, not everything that could and should have been done for the timely identification and rescue of the refugees was done. From the above statements it does not appear that the search was started immediately and continued throughout the days, nor were all the technical means at their disposal for this purpose utilized. It therefore calls for an independent investigation into the reasons why the authorities were unable to locate this particular boat.

The Minister of Interior (MoI) Mr K. Ioannou, in his statement shortly after the location and rescue of the refugees but  also later to the domestic press, made it clear that, instead of intensifying and strengthening the search and rescue framework and tools, as its obligations under international law, the government is seeking to:

  1. The setting up of a European Union border surveillance team for Lebanon in order to prevent       refugees leaving from Lebanon to Cyprus
  2. To consider certain areas of Syria as safe so that it can deport Syrian refugees are already in Cyprus    or who will come in the future back to Syria.
  3. To support Lebanon financially and technically in order to ensure that refugees do not leave its territory.
  4. Criminalisation and repression, under the guise of fighting traffickers, of solidarity networks and assisting refugees to move to Cyprus or another safe country.

KISA considers that the statements and proposals of the MoI violate Cyprus’ international treaty obligations for the search and rescue of shipwrecked persons as well as for access to the right to asylum and protection from refoulement to persons who have a well-founded fear of persecution in case of their return, either directly or indirectly, through other countries such as Lebanon, which then deports Syrians to Syria.

Finally, KISA considers that the statements of the MOI on combating trafficking networks as a measure for the protection of human life bypass rather than acknowledge reality and distract from the fact that Syrian refugees are actually forced to enter rotten boats at the risk of their lives and their children for three main reasons:

  1. Lebanon offers neither protection nor decent living conditions.
  2. Cyprus and the other EU Member States, unlike the refugees from Ukraine, do not provide Syrian and other refugees with safe and legal channels of access to European territory. 
  3. Cyprus does not allow family reunification for refugees with subsidiary protection status (more than 90% in Cyprus), which results in the vast majority of children and spouses/partners of these refugees in Cyprus have no option but to go through the rings and rotting ships to be able to reunite their families.

Steering Committee 

Οι αρχές της Κύπρου έχουν ευθύνη προστασίας της ανθρώπινης ζωής στη θάλασσα

By Doros Polykarpou

Στις 25.01.2024 απεβίωσε το ένα από τα τρία παιδάκια προσχολικής ηλικίας που νοσηλευόταν στην εντατική μονάδα του Μακάριου Νοσοκομείου μετά από τον εντοπισμό του τα ξημερώματα της προηγούμενης μέρας σε βάρκα μαζί με ακόμη 58 Σύρους πρόσφυγες από το εμπορικό πλοίο «ΦΟΛΕΓΑΝΔΡΟΣ». Το Κέντρο Συντονισμού Έρευνας και Διάσωσης (ΚΣΕΔ) μετά από την ενημέρωση από το  «Φολέγανδρος» προχώρησε σε επιχείρηση διάσωσης και μεταφοράς των προσφύγων στη Κύπρο.

 Οι πρόσφυγες αναχώρησαν από τον Λίβανο το βράδυ της  18ης Ιανουαρίου και, ενώ αναμενόταν να φτάσουν στην Κύπρο την επόμενη νύχτα,  χάθηκαν  τα ίχνη τους. Η ΚΙΣΑ, μετά από έκκληση από συγγενικά πρόσωπα κάποιων  προσφύγων που  βρίσκονταν στη βάρκα, ενημέρωσε το ΚΣΕΔ το Σάββατο 20 Ιανουαρίου. Με βάση τη μέχρι τώρα πληροφόρηση φαίνεται ότι η μηχανή της βάρκας είχε σταματήσει κατά τη διαδρομή με αποτέλεσμα να παρασύρεται για μέρες από τα κύματα ακυβέρνητη.  

Το ΚΣΕΔ στην αρχική του ανακοίνωση παρέλειψε να αναφέρει ότι για το γεγονός είχε ενημερωθεί από την ΚΙΣΑ από το Σάββατο, 20.01.2024, ενώ όταν ρωτήθηκε σχετικά από ραδιοσταθμό ο διοικητής του παραδέχτηκε ότι όντως είχαν ενημερωθεί από την ΚΙΣΑ στις 20.01. και ότι για τον εντοπισμό της βάρκας «επιστρατεύθηκε drone χωρίς επιτυχία».

Να σημειωθεί ότι το ΚΣΕΔ τον περασμένο Δεκέμβριο δεν «μπόρεσε» επίσης να εντοπίσει άλλη μια βάρκα για την οποία είχε ενημερωθεί με αποτέλεσμα να αγνοείται μέχρι σήμερα η τύχη άλλων 85 Σύρων προσφύγων. Το πλοιάριο αναχώρησε από τον Λίβανο στις 11.12.2023 και το ΚΣΔΕ ενημερώθηκε στις  17.12.2023 από το Alarm Phone για την ανάγκη εντοπισμού του.   Δυστυχώς, οι σωροί ανδρών και γυναικών που πρόσφατα έχουν εντοπιστεί σε κατάσταση αποσύνθεσης στις ακτές της Αντάλιας και του Ριζοκαρπάσου ενδεχομένως να ανήκουν στην ομάδα αυτή.

Η ΚΙΣΑ θεωρεί ότι στη βάση των όσων έχουν δει τη δημοσιότητα, δεν έγιναν όσα μπορούσαν και έπρεπε να είχαν γίνει για τον έγκαιρο εντοπισμό και διάσωση των προσφύγων. Από τις πιο πάνω δηλώσεις δεν φαίνεται  η έρευνα να ξεκίνησε άμεσα και να συνεχίστηκε όλες τις μέρες αλλά ούτε και αξιοποιήθηκαν όλα τα τεχνικά μέσα που έχουν στη διάθεση τους για τον σκοπό αυτό και ως εκ τούτου ζητά τη διεξαγωγή ανεξάρτητης έρευνας για τους  λόγους που οι αρχές δεν μπόρεσαν να εντοπίσουν τη συγκεκριμένη βάρκα.

Ο Υπουργός Εσωτερικών (ΥΠΕΣ), κ. Κ. Ιωάννου, σε δηλώσεις του λίγο μετά τον εντοπισμό και διάσωση των προσφύγων αλλά και αργότερα στον εγχώριο τύπο, ξεκαθάρισε ότι η κυβέρνηση  αντί να εντατικοποιήσει και ενισχύσει το πλαίσιο και εργαλεία έρευνας  και διάσωσης, ως οι υποχρεώσεις της βάσει του διεθνούς δικαίου,  επιδιώκει:

  1. Τη σύσταση κλιμακίου από την Ευρωπαϊκή Ένωση για επιτήρηση των συνόρων του Λιβάνου με σκοπό  να αποκλείσει την διαφυγή προσφύγων από τον Λίβανο προς την Κύπρο
  2. Να θεωρηθούν κάποιες περιοχές της Συρίας ως ασφαλείς ώστε να μπορεί να απελάσει τους Σύρους πρόσφυγες που ήδη βρίσκονται στη Κύπρο ή που θα έρθουν στο  μέλλον, πίσω στη Συρία.
  3. Να ενισχυθεί οικονομικά και τεχνικά ο Λίβανος ώστε να διασφαλίσει τη μη αναχώρηση προσφύγων από το έδαφος του.
  4. Τη ποινικοποίηση και καταστολή, υπό  τον μανδύα της καταπολέμησης των διακινητών,  των δικτύων αλληλεγγύης και υποβοήθησης των προσφύγων για μετακίνηση τους προς την Κύπρο ή άλλη ασφαλή χώρα.

Η ΚΙΣΑ θεωρεί ότι οι δηλώσεις και προτάσεις του ΥΠΕΣ  παραβιάζουν τις διεθνείς συμβατικές υποχρεώσεις της Κύπρου για έρευνα και διάσωση ναυαγών καθώς και πρόσβαση στο δικαίωμα στο άσυλο και προστασία από την επαναπροώθηση σε πρόσωπα που έχουν βάσιμο φόβο δίωξης σε περίπτωση επιστροφής τους, είτε άμεσα είτε έμμεσα, μέσω άλλων χωρών, όπως ο Λίβανος ο οποίος απελαύνει στη συνέχεια του Σύρους στη Συρία.  

Τέλος, η ΚΙΣΑ θεωρεί ότι οι δηλώσεις του ΥΠΕΣ για την καταπολέμηση των κυκλωμάτων  διακίνησης ως μέτρο  προστασίας της ανθρώπινης ζωής παρακάμπτουν αντί να αναγνωρίζουν την πραγματικότητα και αποπροσανατολίζουν από το γεγονός ότι οι Σύριοι πρόσφυγες αναγκάζονται στην ουσία να μπουν σε σαπιοκάραβα με κίνδυνο τη ζωή  των ιδίων και των παιδιών τους για τρεις βασικούς λόγους:

  1. Ο Λίβανος ούτε προστασία ούτε αξιοπρεπείς συνθήκες διαβίωσης τους προσφέρει.
  2. Η Κύπρος και τα υπόλοιπα κράτη μέλη της Ε.Ε., σε αντίθεση  με τους πρόσφυγες από την Ουκρανία, δεν παρέχουν σε Σύρους και άλλους πρόσφυγες ασφαλείς και νόμιμες διόδους πρόσβασης στο Ευρωπαϊκό έδαφος. 
  3. Η Κύπρος δεν επιτρέπει την οικογενειακή επανένωση σε πρόσφυγες με καθεστώς συμπληρωματικής προστασίας (πέραν του 90% στη Κύπρο), με αποτέλεσμα η συντριπτική πλειοψηφία των παιδιών και συζύγων/συντρόφων αυτών των προσφύγων  στην Κύπρο να μην έχουν άλλη επιλογή από τα κυκλώματα και τα σαπιοκάραβα για να μπορέσουν να επανενώσουν τις οικογένειες τους.

Διοικητικό Συμβούλιο, 27.01.2024

❌